Barok çalgılar sergi kataloğu
Göster/ Aç
Erişim
info:eu-repo/semantics/openAccessTarih
2022Yazar
Tonella Tüzün, Lilian Maria
Maral, Alper H.
Turan, Özgür
Anadolu Üniversitesi
Maral, H. Alper
Basmacıoğlu, Ahmet Burak
Turan, Özgür
Şanda, Sare
Kahraman, Barış Berk
Yüksel, Doruk
Yıldız, Elif
Akdoğan, Ezgi
Altıntaş, Mine
Çiçek, Uğur
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Klasik Batı Müziği dünyasında hem eğitim alanında hem de sahnelerde uzun zamandır benimsenmiş
ancak oldukça abes bir durum var: Klasik dönem öncesine ait neredeyse 1500 yıllık bir repertuvar
19. yüzyılda şekillenmiş çalgılar ve bu çalgılara özgü pratiklerle yorumlanıyor. Diğer alanlarda
yapıtı/objeyi özünden uzaklaştıran, malzeme ve idea arasında çelişki yaratan eylemler “kitsch”
olarak değerlendirilirken bu yaklaşım klasik müzikte ana akım olarak yerleşmiş, kanıksanmış.
Örnekse, Türk Halk Müziği eserlerinin Batı çalgılarıyla yorumlanması, plastik malzeme üzerine
geleneksel çini desenleri uygulanması, tarihi yapıların göze batan güncel malzemelerle restore
edilmesi gibi.
Tam burada önemli bir detayı açma zorunluluğumuz var: Modern çalgılarla yapılan eski müzik
yorumları yapıtların özleriyle olan ilişkilerinden bağımsız, yeni estetik değerler yaratmış olabilirler. Bu
değerler genellikle yorumcunun teknik ustalığıyla ve/veya tarihsel/geleneksel bir temele
dayanmayan buluşlarıyla ortaya çıkar, fenomenal nitelikler taşırlar; dinleyiciyi eserin özüne değil
başka bir kültüre, farklı estetik tercihlere götürürler.
20. yüzyıl ortalarında otantik yorumlamanın tilini de ateşleyen, eski çalgıların replikalarını üretme
girişimleri bu tuhaf durumu yavaş da olsa değiştirmeye başlıyor. Otantik pratikler replika çalgılar
sayesinde hayat buluyor, anlam kazanıyor, eserler özlerine kavuşuyor; uzak geçmişin ses dünyası
asırlar sonra dinleyiciyle tekrar buluşuyor.
Otantik pratikler ses dünyasının ötesinde alanlar da açıyor: Kadim zamanların gelenekleri
doğrultusunda yorumcu dogmatik “tekste sadakat” düsturunun ötesine geçerek okuyucu, aktarıcı,
seslendirici kimliklerine müzikolog, teorisyen, dramaturg, doğaçlamacı ve hatta eş-besteci
kimliklerini de ekliyor. Bestecinin tasarımı (az veya çok) bir “açık yapıt” olarak ele alınıyor, eserler her
icrada “yeni” bir ruh kazanıyor, belki de hiç bilmediğimiz, farklı bir yüzünü gösteriyor. Bu kimlikleri
edinebilmek, farklı bakış açıları kazanmak, basma kalıp olmayan yaklaşımlar geliştirebilmek
kuşkusuz her müzisyen için büyük bir zenginliktir.
21. yüzyılın ilk çeyreğine geldiğimizde bu katalogda göreceğiniz çalgılarla birlikte Anadolu
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda da ülkemiz için bir tilin ateşlendiğini, çalgı yapım alanında
bir tür Rönesans hareketi başlatıldığını söyleyebiliriz.